Haberler

Aksaray Özel Çocuk Psikoloğu- Çocuklarınız Kararlarını Kendileri Versin!

Bireylerin sadece meslek seçiminde değil, eş seçimi, kıyafet seçimi gibi hayatın her aşamasında seçim yapılması gereken zamanlarda doğru tercihi yapmayı öğrenmesi ve bunun sonuçlarını fark etmesi önemlidir. Özgüveni yüksek, karar verme becerisine sahip, sorumluluk sahibi insanların hayatın her alanında başarılı olma ihtimali yüksektir. Bireyler karar vermeyi ne kadar erken öğrenirse bu beceriyi o kadar geliştirme fırsatı elde eder. Bundan dolayı doğru karar verebilme becerisini küçük yaşlarda edinmek önemlidir. Her anne baba kendine güvenen, kararlarını kendi verebilen çocuklar yetiştirmeyi hedefler. Bunu başarabilmek sorumluluk duygusunun oluşturulmasıyla mümkündür. Sorumluluk verirken çocuklara seçenekler sunmak ve yaptığı davranışın, aldığı kararların sonuçlarına katlanmayı, bedelini ödemeyi öğretmek gerekir. Bir örnekle açıklamaya çalışalım; alışverişe gideceğimiz zaman çocuğumuz bizimle birlikte gelmek istemeyebilir. Onu bırakıp gittiğimizde muhtemelen büyük pişmanlık duyacak ve üzülecektir. Bu ihtimali öngörerek çocuğu beraberinde markete götürmek yanlış olacaktır. Çocuğu evde (bir büyük gözetiminde) bırakarak kararının sonuçlarına katlanmasını sağlamak ise çok faydalı bir fırsat eğitimi olabilir. Market ve oyuncakçılar en sık problem yaşanan yerlerdir. Çocuklar istedikleri her şeyin alınmasını isterler ve istedikleri alınmadığında ağlama, bağırma, kendini yere atma gibi davranışlara başvururlar. Bu gibi durumlarla karşılaşmamak için alışverişe çıkmadan önce çocuğa alabileceği şeyleri açıklamak ve onunla anlaşmak yararlıdır. Buna rağmen çocuk öfke nöbeti geçiriyorsa “Bu şekilde seni anlayamıyorum. Sakinleş sonra konuşalım” gibi bir cümle rahatlamasına yardımcı olabilir. Sürekli eleştirilen, katı bir disiplin anlayışıyla yetiştirilen çocuklar karar verme ve düşüncelerini ifade etmede zorluk çeker. Öteki yandan aşırı hoşgörülü ailelerde tüm karar verme özgürlüğünün çocuğa verilmesi ve onlara yeme, yatma, eve gelme, oyun oynama gibi konularda sınırsız özgürlük tanınması, bu çocukların ileride sınırlarını bilemeyen, benmerkezci, topluma adapte olamayan yetişkinler haline gelmelerine neden olur. Kuralların bazen uygulanıp bazen uygulanmadığı, tutarsız bir disiplin anlayışının var olduğu ailelerde yetişen çocuklarda ise kararsızlık görülür. Çocuğu belirli kurallar çerçevesinde özgür bırakarak, onlara seçenekler sunarak karar vermelerini sağlamak en sağlıklı davranış biçimi olacaktır. Konulan kuralların büyük bir özveriyle uygulandığı, verilecek kararlarda çocuğun da düşüncelerinin alındığı, onlara yol göstererek kararlar almasına fırsat veren ve bunun sorumluluğunu üstlenmesini sağlayan ailelerde başarılı bireyler yetişebilir. Bu çocuklar düşüncelerini serbestçe söyleyebilen, insanların ihtiyaçlarına duyarlı ve saygılıdırlar.

Kaynakça: Yavuzer, H., (2008, Kasım) Çocuk Psikolojisi. Remzi Kitabevi, 31. Basım

 

Disleksi/ Aksaray Çocuk Psikoloğu

 

 

 

1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası
Okuma bozukluğu, diğer adı disleksi, okumada belirgin hataların görüldüğü bir bozukluktur. Çocuk ilkokul çağına geldiğinde okumaya başlarken, özellikle şekil, geometrik yapı ve çizim olarak birbirine benzemeyen harfleri de karıştırmaya başlar. Dislekside, harfleri yanlış okuma ve birbirine karıştırma,okurken harf atlama, bazı harfleri okumama, kelime içinde harflerin yerlerini değiştirme, okurken sık sık yerini kaybetme, yavaş okuma, okumaya cümlenin sonundan başlama gibi okuma hataları görülebilir.
Disleksi (okuma bozukluğu) olan çocuklar okuduklarını anlama ve anlatmakta güçlük çekerler. Bu durum yanlışlıkla çocukta zeka geriliği olarak değerlendirilebilir. Aileler çocuklarının okuyamıyor ya da öğrenemiyor olmasından şikayetçilerdir. Okuma bozukluğuyla birlikte yazma ve aritmetik beceri bozukluğuna da rastlanabilir. Okuma bozukluğu olan çocukların büyük bir kısmı okumayı sevmezler. Anne-babanın büyük ısrarlarına rağmen ders çalışmayı sevmezler. Kitap okumaktan kaçarlar. Sınıf içinde yaşıtlarından okuma alanında geri kalan çocuk yetersizlik ve utanç duyguları yaşamaya başlar. Uzman Psikolog Hicran Akçay zamanla çocukların kendine güveni az, içine kapalı, öfkeli ve çevresi ile ilişkileri iyi olmayan bireyler olarak yetişebileceğini ifade ederek ailelere uyarıda bulundu.
Dinamik Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi
İletişim; 0382 201 00 22 #DİSLEKSİ #

Aksaray Psikolog

Alzehimer, yaş ilerledikçe unutkanlıkla ortaya çıkan,hafıza,konuşma gibi durumlarda sorunlar yaşayan,günlük yaşamın gerektirdiklerini uygulayamama gibi problemlere yol açan bir hastalıktır. Geri dönüşümü olmayan ve ilerleyen bir hastalık olan alzheimer, halk arasında bunama olarak bilinir. Beynin fonksiyonlarında bozukluk vardır. Hastanın düşünmesinde sorun ortaya çıkar. Alzheimer, ciddi bir hastalıktır. Belirtiler görüldükten 7-8 yıl sonra ölüme yol açabilmektedir. Alzheimer, sıklıkla 65 yaş üzerindeki kişilerde görülür. Hem kadın hem de erkekte görülen bu hastalığın kadınlarda biraz daha fazla görüldüğü saptanmıştır. Alzheimer hastalığının,temel olarak 10 tane belirtisinin olduğu kabul edilmektedir. Bu belirtilerin bir ya da birkaçının bulunması alzheimer belirtisi olabilir. 🔵günlük yaşamı etkileyecek kadar unutkan olma(kişilerin adlarını,olayları hatırlayamama), 🔵gündelik işleri yapamama(yemek yapmak gibi),           🔵kelimeleri bulurken zorlanmak, 🔵tarihleri ve bilinen yolları hatırlayamama, 🔵çok basit konularda bile karar vermede güçlük çekme,           🔵hesap yapamama, pratik düşünmede zorluk çekme, 🔵eşyaların yerini karıştırmak (koyarken başka yere koymak), 🔵davranışlarda ve ruh halinde değişiklik,                               🔵karakter özelliklerinin değişmesi, insanları suçlama, 🔵sorumluluk sahibi olmaktan kaçmak. alzheimerin belirtileridir. #alzheimer #21eylül #dünyaalzheimergünü #dinamikpsikoloji #

Akıllı cihazlar çocuklarda asosyalliğe neden oluyor! Aksaray Çocuk Psikoloğu/ Aksaray Psikolog

Hayatımızı kolaylaştırması ve keyifli vakit geçirmemizi sağladığı için artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen akıllı cihazlar doğru şekilde kullanılmadığında birçok problemin hayatımızda baş göstermesine neden oluyor. Teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi ve akıllı cihaz kullanımının çok küçük yaşlardan itibaren başlaması birçok fiziksel ve ruhsal probleme yol açarken bu konuda ailelerin bilinçli olması ve özellikle çocukların bilinçlendirilmesi şarttır.
Psikolog Hicran Akçay “çocukları ve gençleri akıllı cihazlardan tamamen mahrum etmenin de yanlış olduğunu unutmadan, akıllı cihaz kullanımında anne babaların belirleyici rol üstlenmesi gerektiğini” ifade etti. Sınırsız akıllı cihaz kullanımının çocukların sağlıklarını ne kadar tehdit ettiğini bilmesi ve bu konuda önlemlerini alması yaşamlarının kalanında daha kaliteli bir hayat sürmeleri için önemli bir adımdır.
Uzun süre tablet, cep telefonu gibi cihazlarla uğraşan çocukların bağımlı hale gelerek dikkat dağınıklığı, uyku problemleri, öfke kontrol güçlükleri, obezite, anksiyete, depresyon, otizm gibi birçok ruhsal sorunla karşı karşıya kaldığı görülüyor. Ayrıca düşük özgüven, sosyal ilişkilerde bozulma, asosyallik ve empati yeteneğinin gelişmemesine neden olur. Hem kendimiz hem de çocuklarımız için akıllı cihazların kullanımını sınırlamalı ve keyfi kullanımı olabildiğince düşük tutmalıyız.
Ailelere Tavsiyeler
Anne babalar akıllı cihaz kullanımı konusunda çocukları için süre kısıtlamasına gitmelidir. Akıllı cihazların arada bir elden bırakılması için anne ve babaların çocukları ile zaman açısından bir ortak karar almaları ve birlikte yemek yeme, kitap okuma, ev ödevi yapma  esnasında akıllı cihazlar kapalı tutulmalıdır.
Anne ve babaların evde televizyon ya da akıllı cihazlarla geçirdiği vakit çocuklara olumsuz örnek teşkil etmemelidir. Evde akıllı cihazlarınıza gömülerek çocuklarınızı sizinle vakit geçirmekten mahrum bırakmayın.
Çocuğunuz akıllı cihaz kullanırken yanında mutlaka sizin de olmanız, aktiviteyi paylaşmanız gerekir. Çünkü bu durum onunla konuşmanızı ve düşünmenizi sağlar ve bu da çocuğun gelişimini olumlu etkiler.
Unutmayalım ki çocuk hayal kurarak gelişir ama bilgisayarlar oyunları, akıllı cihazlar çocuklara kendi hayallerini dikte ettirir. Biz istiyoruz ki çocuk, kendi hayalini ve sınırlarını kendi belirlesin kendi kursun. Teknolojiyi hayatımızdan çıkaramıyoruz.
Bir şekilde teknolojinin bize kolaylık sağladığını biliyoruz. Bu çocuklarımız için de geçerli ama çocuklarımıza teknoloji ile tanıştıkları ilk dönemden itibaren mutlaka bu teknolojiyi nasıl kullanacakları konusunda sınırları oluşturmamız ve bu sınırları uygulamamız gerekiyor. Sınırsız kullanım tehlikelidir.

Aksaray Dinamik Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi

Klinik Psikolog Hicran Akçay

İletişim 0382 201 00 22

 

Ailedeki Sorunlar Tırnak Yeme Sebebi

Bir davranış bozukluğu olarak anılan tırnak yeme alışkanlığı altında birçok neden barındırabiliyor. Çok sayıda çocuğun ortak sorunu olan bu davranış bozukluğu bazı çocuklar da, kolaylıkla tedavi edilirken bazılarında tedavi için daha uzun sürelere ihtiyaç duyuluyor. Tırnak yeme davranışı genellikle 3 ya da 4 yaş civarı görülür. Daha küçük çocuklarda sıklıkla rastlanan bir durum değildir.

Tırnak yiyen çocuğun bu davranışının ardında güvensizlik duygusunun olduğu düşünülmelidir. Aşırı baskı görerek büyüyen ve öz güven sorunu yaşayan çocuklarda sıklıkla görülür. Aynı şekilde sürekli eleştirilen, ilgisiz ve sevgisiz bir ortamda büyüyen çocuk, yaşadığı gerginliği tırnak yiyerek ortaya koyar. Çocuğu tedirgin eden herhangi bir olay veya çevrede onun için hoşnutsuzluk yaratacak herhangi bir durum bu davranışı göstermesine yol açar. Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri, ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur.

Alınabilecek Önlemler

En etkili yöntem 3-4 yaşlarına kadar bu alışkanlığın anne-baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse; çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmeli.

Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerden kaçınılmalıdır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir. Çocukları korku kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir.

Küçük çocukların kaygı korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır. Parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde terk etmeye yardımcı olabilir. Çocukların ilgisi başka yöne çekilebilir.

Sinema, televizyon izlerken, kitap okurken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek, tırnak yemenin ve ısırmanın yerine gelecek bir etkinlik olabilir. Çocuğun kendi tırnak bakımıyla uğraşması da yararlı olabilir. Bunun içinde çocuğa manikür ve pedikür malzemeleri alınabilir.

Aksaray Dinamik Psikolojik Danışmanlık Merkezi Uzman Psikolog Hicran Akçay

İletişim 0382 201 00 22

ÇOCUKLARDA ÖFKE

ÇOCUKLARDA ÖFKE-aksaray psikolog

Ebeveynlerin en çaresiz kaldıkları zamanlardan biri de çocuklarının öfkeleri ile başa çıkamadıkları zamandır. İstediği yapılmayan her çocuk, ısırma,bağırma,vurma,saç çekme gibi farklı yollara başvurabilir. Yaş ilerledikçe öfkeyi yansıtma şekilleri de değişir. Burada dikkat edilmesi gereken konu ise öfkeyi yansıtma biçimi ile çocuğun zihinsel gelişimi arasındaki ilişkidir. 2 yaşındaki bir çocuğun öfkelendiğinde annesine/babasına vurması ile 10 yaşındaki çocuğun annesine/babasına vurması arasında farklar vardır.Çocuk büyüdükçe öfke kontrolü öğrenilmesi gereken bir özelliktir.

Peki çocukları ne öfkelendirir?

*Haksızlığa uğramak ve fiziksel ceza ile karşılaşmak

*Çocuğun sınırlarına müdahale etmek

*İsteklerin ve fiziksel ihtiyaçların karşılanmaması, verilen sözlerin tutulmaması

*Anne baba ve öğretmenlerin aynı durum ve davranışlar için farklı tutum sergilemeleri,

*Kardeşi ya da diğer çocuklarla karşılaştırılması, çok sık eleştirilmesi ve çocuktan yapamayacağı şeylerin beklenmesi

*Okul başarısızlığının yarattığı yetersizlik duygusu

*Çocukların, yakın çevresindeki büyüklerin sık sık öfkelendiklerini ve isteklerini bu yolla gerçekleştirdiklerini görerek öfke davranışını öğrenmesi.

 *Aşırı öfkenin normal sayıldığı öfkeli ailelerden gelen çocuklar, öfkelenmeyince kendilerinin dinlenmeyeceğini,beklentilerine cevap alamayacaklarını öğrenirler.

 *Evde ya da çevrede fiziksel ve cinsel açıdan istismar edilerek benliğin zedelenmesi

 *Günümüzde ise, okul, iş, aile, arkadaş ortamlarında yaşanan sosyal iletişim eksikliklerinin yol açtığı güçlükler olabilir. Bu güçlüklerin sonunda öfke ve saldırganlık yaşanabilir.

Eğer çocuğunuzun öfkesi, başkalarına veya kendisine yönelik fiziksel saldırılara dönüşüyorsa, öfke sizin için ciddiye alınması gereken bir konu olmuştur. Bu durum, çocuğunuzun duygusal alanı ile ilgili destek çalışmasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Çocuğunuza öfkesini ifade etmesi için nasıl  yardımcı olabilirsiniz?

  *Öfke nöbeti yaşayan bir çocuğun istediğini elde etmesini sağlamaktan kaçınılmalı, öfkeli olduğu zamanlarda çok kısa bir süre bile sakin kalarak durumla başa çıktığında onu takdir edin

 *Duygularını fark etmek ve bunu paylaşmak, duygularının kaynağını ve sonucunu gözlemleyebilmek, duyguların yönetilmesinde yardımcı olur. Örneğin günlük tutmak, ya da resimlerle duygularını anlatmak

 *Çocuğa karşı anlayışlı olup gerçekleşmesi mümkün olabilecek ya da olmayacak davranışlar değerlendirilmeli, mantık dışı olabilecek isteklerin gerçekleşmesinin neden mümkün olmadığı uygun bir dille anlatılmalıdır.  

 *Öfke model alındığı için de öğrenilmiş olabilir. Bu yüzden anne babaların çocuğu için uygun model olması gerekir.  Ev ortamında; sorun çözme ve etkili iletişim becerilerinin kullanılıyor olması öfke kontrolünü olumlu yönde etkileyebilir.

  *Öfke krizlerinde mola almak, ortam değiştirmek veya nefes egzersizleri yapmak, sakinleştirici durum ve manzaraları zihnimizde hayal ederek canlandırmak gibi teknikler sakinleşmede yardımcı olabilir.  

Çocuğunuzun kızgınlığını anlamaya ve bununla baş etmeye yönelik tüm çabanıza rağmen öfkesi aşırı ve devamlı ise, aksaray dinamik psikoloji merkezi olarak klinik psikologumuzla hizmetinizdeyiz. Destek için bizimle iletişime geçmeniz yeterli!

Aksaray Dinamik Psikoloji   

İletişim; 0382 201 00 22

Kaynakça,Prof.Dr. Atalay Yörükoğlu (Çocuk ve Ruh Sağlığı)  

 

 

Sağlıklı beslenme takıntısı “Ortoreksiya”

  • Sağlıklı beslenme takıntısı “Ortoreksiya”

Yemek yeme canlıların doğasında olan en temel biyolojik ihtiyaçlardan biridir. Onsuz bir yaşam düşünülemeyeceği gibi bazı durumlarda bu vazgeçilemez ihtiyaç karşımıza sorun olarak da çıkabilmektedir. Teknolojik ve bilimsel gelişmelere bağlı olarak modern dünyada yaşanan hızlı değişimler insan hayatının her dönemini etkilemiş, kültürler, alışkanlıklar, yaşam biçimleri gibi yeme alışkanlıkları da bu değişimlerden nasibini almıştır

21. yüzyılda, sağlıklı besin, sağlığın geliştirmesiyle bağlantılı konular arasında düşünülen ve önemi vurgulanan kavramlardan birine dönüşmüş, besinler, doğal ya da doğal olmayan şekilde sınıflandırılarak her yerde bulabileceğiniz doğal besin satan mağazalarda satılmaya başlanmıştır.

Sağlıklı beslenme davranışı patolojik bir durum olmamakla birlikte, uzun süreli ve aşırı uğraşı haline dönüştüğünde, günlük yaşamı, kişilik ve davranışı olumsuz şekilde etkilemeye başladığında sorun haline gelmekte ve karşımıza yeme bozukluğu olarak çıkmaktadır

Cartwright (2004), Ortoreksiya Nervozayı sağlıklı beslenme ve doğal diyet tüketme eğiliminin aşırı olması ve bu aşırılığın kişinin günlük yaşantısına müdahale edecek boyutta takıntı haline gelen yeme bozukluğu olarak tanımlamıştır.

Ortorektik kişilerin yedikleri yiyeceklerin miktarından çok besinlerin kalitesi ile ilgilendikleri belirtilmiştir, Ortrorektik bir kişi, besin seçiminde besinlerin saflığı,yapay veya katkı maddelerini veya koruyucu içerip içermedikleri gibi konularda oldukça titizdir. Ortorektikler yapay renklendirici, tatlandırıcı, koruyucu, pestisit kalıntıları veya genetiği değiştirilmiş içerik, sağlıksız yağlar, tuz, şeker veya diğer içerikleri fazla olduğunu düşündükleri besinlerden takıntılı bir şekilde kaçınırlar. Hazırlama biçimi, mutfak gereçleri veya kullanılan diğer aletler konusunda da takıntılıdırlar.

Ortorektik bireylerin geçmişlerinde anoreksiya nevroza öyküleri vardır. Ortorektikler, abartılmış bir kişisel bakım ve koruma gereksinimi olan, dikkatli, detaycı ve temizliğe düşkün kişilerdir. Bu takıntı, sosyal ilişkilerde kayıplara, besinler hakkında takıntılı kaygılar anlamında duygusal memnuniyetsizliklere yol açar. Ortoreksiyada, hastalar başlangıçta, sağlığı geliştirme, bir hastalığı tedavi etmek veya kilo vermeyi amaçlamış olsa da sonuçta diyet hayatlarının en önemli parçası haline gelmektedir

Ortoreksiya sorunu yaşayan bireyler zamanlarının büyük çoğunluğunu besinler hakkında düşünerek geçirirler ve sıklıkla tüm varlıklarını sağlıklı olduğunu düşündükleri besinleri satın alma, hazırlama ve tüketimini planlamaya adarlar. Onların yeme davranışları muhtemel tek davranış haline dönüşür ve yaşam tarzlarının ve başka bireylerin yeme davranışlarının üzerinde bir önem yükleyerek genelleştirirler

Yapılan araştırmalar sonucunda, Ortoreksiya görülen kişilerde obsesif-kompulsif ,yüksek anksiyete, dış çevreyi kontrol etme gereksinimi ve mükemmeliyetçilik gibi bazı davranışların görülebileceği belirtilmiştir

Sosyal Fobi Nedir?

Pek çoğumuz yeni biriyle tanışırken,yeni bir ortama girerken, sınıf ya da iş ortamı gibi kalabalık yerlerde konuşma yaparken heyecanlanabilir ve çekingen davranabiliriz. Ancak sosyal fobi(sosyal anksiyete bozukluğu) utangaçlıktan ya da bazı durumlarda heyecanlanmaktan çok daha fazlasıdır. Sosyal fobisi olan kişiler gülünç duruma düşme,rezil olma,eleştirilme,başkaları tarafından yargılanma korkularını o kadar yoğun yaşarlar ki,buna zemin hazırlayan her türlü ortamdan kaçmaya çalışır ve günlük hayatlarını aksatabilirler.
Peki sosyal fobinin belirtileri nelerdir?
Sosyal fobide korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması,terleme, ağız kuruluğu,çarpıntı,nefes kesilmesi,nefes darlığı,mide barsak sisteminde rahatsızlık,kas gerginliği,titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim,sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım,mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim,rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme,korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.
Yapılan arastirmalara göre, sosyal fobi tedavisi olan bir hastalıktır. Hastanın durumuna göre bazen tek başına psikoterapi,bazen ilaç tedavisi uygulansa da genelde her ikisinin beraber uygulanmasında başarı daha yüksektir. Sosyal fobide en sık uygulanan tedavi yöntemi Bilişsel ve Davranışçı Terapidir. Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma,kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama,bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma, yakınmaların üstüne gitme, rol oynama, gevşeme egitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastada farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Tedavi edilmeyen sosyal fobi kişinin yaşamında , okulda başarısızlık, mesleki kısıtlılık, arkadaşlık kuramama, depresyon, alkol kötüye kullanımı,intihar girişimleri gibi bir çok olumsuz duruma yol açar…